Perspektif

Osmanlı–İngiliz İlişkilerini Yeniden Düşünmek Tarihsel Bir Perspektif

Dr. Nurcan Özkaplan Yurdakul

Bu makale, Osmanlı–İngiliz ilişkilerini tarihsel bağlamda yeniden ele alarak iki devlet arasındaki diplomatik, ekonomik ve siyasî etkileşimleri detaylandırmaktadır. Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki ilişkiler, 16. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamış ve özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda önemli bir dönüşüm geçirmiştir. İngiltere’nin Osmanlı topraklarına olan ilgisi hem ekonomik çıkarlar hem de jeopolitik hesaplarla şekillenmiştir. Makalede iki devlet arasındaki ticaret anlaşmaları, siyasî ittifaklar ve karşılıklı çıkar çatışmaları ele alınarak ilişkilerin değişen doğası incelenmektedir.

Özellikle Sanayi Devrimi sonrası İngiltere’nin Osmanlı ekonomisine artan etkisi ve Osmanlı modernleşme çabalarında oynadığı rol, bu ilişkinin temel dinamikleri arasında yer almaktadır. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile yürüttüğü diplomatik müzakereler, büyük güçler arasındaki rekabetin bir yansıması olarak değerlendirilmiştir. 19. yüzyıldaki reform hareketleri ve Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den aldığı malî destek, iki taraf arasındaki bağımlılık ilişkisini derinleştirmiştir. Bununla birlikte İngiltere’nin Osmanlı Devleti üzerindeki politikaları zamanla değişmiş ve 20. yüzyılın başlarında ilişkiler farklı bir boyut kazanmıştır. Bu çalışma Osmanlı–İngiliz ilişkilerinin yalnızca büyük güçlerin stratejik çıkarları çerçevesinde değil yerel dinamikler ve bölgesel gelişmeler bağlamında da değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Yeni tarihsel kaynaklar ve perspektifler ışığında yapılan analizler, iki devlet arasındaki etkileşimlerin uzun vadeli etkilerini anlamaya katkı sağlamaktadır.

Türkiye Siyaseti

İki Partili Sisteme Geçiş Temrinleri

İhsan Aktaş

GENAR Türkiye Raporu’nun “Siyaset” bölümü, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçiş sonrası siyasal yapısındaki dönüşümü incelemektedir. Başkanlık sisteminin benimsenmesiyle birlikte parlamenter sistemin geleneksel yapısındaki kurumsal değişiklikler belirginleşmiş, yürütme gücünün Cumhurbaşkanlığı makamında toplanmasıyla parti genel merkezleri ve parlamentonun etkisi azalmıştır. Bu süreç, Türkiye’de siyasal rekabetin giderek iki kutuplu bir yapıya dönüşmesine yol açmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) arasındaki rekabet, ülke gündemindeki önemli meselelerin belirleyicisi hâline gelirken küçük partilerin siyasetteki etkinliği sınırlı kalmıştır.

Makale, özellikle Türkiye’deki terörle mücadele sürecini, Kürt meselesi ve toplumsal çözüm önerilerini ele alarak toplumsal düzeyde iki partili bir sistemin nasıl şekillendiğini tartışmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve AK Parti’nin, terör örgütü PKK ile müzakere sürecini değerlendirmeleri ve CHP’nin bu süreçteki belirsiz tutumu, siyasî gündemdeki önemli kırılmaları ortaya koymaktadır. Ayrıca DEM Parti’nin PKK vesayetinden arınarak Türkiye’nin demokratik sistemine entegre olma yolunda attığı adımlar, siyasal çoğulculuğun güçlenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir.

Makale, Türkiye’deki iki partili sistemin güç kazanmasını, toplumsal normlarla ilişkilendirerek analiz etmektedir. İçinde bulunulan dönemde Türkiye’nin siyasal yapısı, toplumsal çözüm ve diyalog temelli yaklaşımlar üzerinden şekillenmeye başlamıştır. Ayrıca Türkiye’nin uluslararası konumunun, son yıllarda güvenlik odaklı ulus–devlet anlayışıyla güçlendiği vurgulanmaktadır. Bu dönüşüm hem iç politikada hem de dış ilişkilerde yeni fırsatlar yaratmaktadır.

error: İçeriklerin izinsiz olarak kopyalanması engellendi.